top of page

Ainos -Türkçe-

  • Prof. Dr. Sait Başaran
  • 6 Nis 2016
  • 16 dakikada okunur

Enez ya da eski adıyla Ainos olarak bilinen kent, Edirne İlinin Ege kıyısında

Meriç Nehrinin denize kavuştuğu alanda yer almaktadır. Enez’e Keşan üze-

rinden (60 km) ya da İpsala’dan (30 km) ulaşılır. İstanbul’a 270 km, Edirne’ye

ise 180 km uzaklıktadır.

Ainos’taki kazı, araştırma ve restorasyon çalışmaları 1971-72 yıllarında Prof.

Dr. Afif Erzen başkanlığında İstanbul Üniversitesi adına başlatılmıştır. 1978

yılına kadar ara verilen çalışmalara bu tarihten itibaren yine Prof. Dr. Erzen

başkanlığında 1993 yılına kadar yürütülmüştür. Başlangıcından itibaren gö-

rev aldığım Ainos kazısının başkanlığı T.C. Bakanlar Kurulu kararı, Kültür ve

Turizm Bakanlığı, Kültür Varlıkları Müzeler Genel Müdürlüğünün uygun gö-

rüşü ile 1994 yılında şahsıma devredilmiştir.

Bu günkü Enez, antik kentin üzerinde kurulmuştur. Bundan dolayı çalışma-

larımız sınırlı alanlarında gerçekleştirilebilmektedir. Buna rağmen Ainos’ta

yürütülen arkeolojik kazılar ve araştırmalarda gün ışığına çıkan kalıntılar,

başta Trakya olmak üzere Anadolu, Ege Adaları, Yunanistan ve Güney Doğu

Avrupa Arkeolojisine önemli katkılar sağlamıştır. Ainos ören yerinde ve Hoca

Çeşme Höyüğünde yapılan kazı ve araştırmalar; bölgedeki ilk yerleşimin Ne-

olitik Çağ’da (MÖ. 6500 yıllarında) başladığını, Kalkolitik ve Tunç çağlarda de-

vam ettiğini, Demir Çağ, Klasik Çağlar, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlere

ait uygarlıkların kesintiye uğramadan günümüze kadar gelişerek ulaştığını

gösteriyor. Enez ve çevresinde yeşeren uygarlıkların bu denli gelişmiş olma-

sı, bölgenin ekonomik zenginliği, deniz, nehir ve kara bağlantılı ticaret yolların

varlığı ile Ainos’un Anadolu - Avrupa arasında doğal köprü konumunda ol-

masının büyük rolü olmuştur.

Kuruluş yıllarında deniz kenarında yer alan Ainos, yüzyıllar süresince alüv-

yon taşıyan Meriç Nehri, ağzını ve yatağını hızlı bir şekilde doldurarak deniz-

den 4.5 km uzaklaşmıştır. Geniş bir alanı kaplayan deltanın ağzında doğal

güzellikleriyle cazibe merkezi durumunda olan ve Enez’in turizmini olumlu

yönde etkileyen Bücürmene, Dalyan ve Taşaltı gölleri ile Enez’in kuzeyinde

Gala (Stentoris) Gölü ve Milli Parkı, Armutlu ile Sığırcı gölleri bulunmak-

tadır. Enez’in çevresinde yer alan bu lagünler ve diğer sulak alanlar, uzak

diyarlardan gelen çeşitli göçmen kuşlara konaklama ve üreme alanları su-

nuyorlar.

Çeşitli tarihlerde Ainos’a gelen seyyahlar, verimli bir arazinin ortasında ve

nehir yolunun ağzında, dış limanları ile üç tarafı duvar ve kulelerle korun-

muş iç limanını ve şehrin zenginliğini anlatırlar. Bu durumun, Balkan ve Bi-

rinci Dünya savaşına değin devam ettiği anlaşılıyor. 17. yüzyılın başında halen

maddi refah düzeyi yüksek olan Enez, Balkanların en güvenli limanına sahip

ve bölgenin en gelişmiş kentlerin başında yer almıştır. Bu tarihlerde 300 den

fazla küçük çaplı geminin Meriç üzerinden Edirne’ye değin gidip geldiğine,

Ege ve Marmara’nın bütün limanları ile ticaret yaptığına dair yazılı belgelerde

kayıtlar vardır.

Ainos, yakın zamanlara kadar yağ, şarap, tuz, yılan balığı, kurutulmuş deniz

ürünlerinin üretimini ve ticaretini yapmıştır. Bölgede üretilen tuzun Ainos’a

iyi bir gelir kaynağı sağladığı Osmanlı arşivlerinde yazılıdır. Antik yazarlar

Ainos’ta her çeşit meyvenin yetiştirildiğini ancak bunların en lezzetlisinin

üzüm olduğunu ifade ederler.

Rehber niteliğinde hazırlanan bu kitapçık, Enez’in (antik Ainos) yer üstünde gü-

nümüze kısmen de olsa ayakta ulaşan yapı kalıntılarını ve bilimsel kazılarda

gün ışığına çıkartılan taşınabilir eserlerin bir bölümünü görüşlerinize sunarak

kentik geçmişini tanıtmak amacıyla kaleme alınmıştır.

T.C.Bakanlar Kurulu kararı ile Ainos’taki uygarlıkların gün ışığına çıkartılma-

sında yapılan çalışmalara maddi destek sağlayan Kültür ve Turizm Bakanlığı

Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğüne, Döner Sermaye İşletmeleri

Merkez Müdürlüğüne, İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü Bilimsel Araştırma

Projeleri Fonuna, Türk Tarih Kurumuna, kazı çalışmalarımızı maddi manevi

destekleyen merhum Edirne Valisi Fahri Yücel beyefendiye, Viyana Ainos’u

sevenler Derneği mensuplarına şükran borçluyuz. 35 yıldan beri sürdürülen

çalışmalarda görev alan; Kültür Bakanlığı Yetkili uzmanlarına, özverili gayret-

lerinden dolayı meslektaşlarıma, öğrencilerime ve kazıda çalışan işçilerime

teşekkür etmeyi vazgeçilmez bir gönül borcu sayarım. Kitabın basılması için

maddi kaynak sağlayan Enez Belediye başkanı Ahmet Çayır'a, ayrıca başlan-

gıcından itibaren çalışmalarımızı her alanda destekleyen geçmiş dönemlerin

başkanlarına ve Almanca düzeltmeleri yapan kazı üyemiz dostum

Prof. Dr.Stefan Karwiese'ye teşekkürü bir borç bilirim.

TARİHÇE VE KALINTILAR

Eski Çağ'da Ainos olarak bilinen bugünkü Enez, Kuzey Ege sahilinde Meriç

Nehri'nin (Eski adı Hebros ) denize döküldüğü yerde, denizden 25 m. yüksek-

likte kalker bir yarımada üzerinde kurulmuştur. Akropol tepesi batıda, güney

batıda ve Meriç Nehri'nin ağzına doğru olan tarafta dik yamaçlarla son bulur.

Bundan dolayı surlar bu tarafta çok iyi korunmuştur ve denizden bakıldığında

ihtişamlı bir manzara göstermektedir.

İlk Çağ'da Ainos, Balkanları Anadolu ve Ege’ye bağlayan kara, deniz ve nehir

yollarının kesiştikleri zorunlu geçiş yolu üzerinde kurulmuş önemli bir liman

şehriydi. Herodot, Ainos’un ilk olarak M.Ö. 7. yüzyılda İzmir’in kuzeyinde yer-

leşmiş olan Aiollar tarafından bir koloni olarak kurulduğundan söz etmekte-

dir. Ancak, bu tarihten önce Ainos’ta Trakyalı kabilelerin Poltyobria ve Apsint-

hos adlarıyla kurdukları şehirler veya köy kentler bulunduğunu yine Eski Çağ

yazılı kaynaklarından öğreniyoruz. Ainos adının etimolojisine ilişkin elimizde

netleştirilmiş bilgiler bulunmamaktadır. Ancak Yazılı kaynaklarda Ainos’un

kuruluşunda Troyalı Prens Aeneas’ın adı geçmektedir.

Söylenceye göre Troya savaşından sonra Aeneas ve arkadaşları kendilerine

yeni bir yurt edinmek için denize açılarak Trakya topraklarında yay biçimin-

deki körfeze ulaşırlar. Aeneas, Hebros (Meriç) Nehri’nin ağzında övgü ya da

öykü anlamına gelen “Aeneadea” (Ainos) adını verdiği şehrin temelini atar.

Ainos, M.Ö. 513 tarihinde Pers Kralı Darius’un İskitler’e karşı yaptığı sefer sı-

rasında kısa bir süre için Pers İmparatorluğu'nun hakimiyeti altına girdi. Pers

Kralı Kserkes’in M.Ö. 480 yılında Yunanistan'a yaptığı seferi sırasında Ainos

üzerinden geçtiği Eski Çağ tarihçileri tarafından zikredilmektedir. Persler, Ati-

na ve müttefiklerine karşı yenilince (M.Ö. 480/479) kent tekrar bağımsızlığına

kavuşmuştur. Atina’nın kurduğu Attik – Delos Deniz Birliği’ne uzun süre üye

kalan Ainos, M.Ö. 4. yüzyılın ortalarında Makedonya egemenliğine girdi. Helle-

nistik Çağ'da Mısır’daki Ptolamaios Krallığı'nın hakimiyeti altında kalan şehir,

M.Ö. 190 yılında Romalıların Trakya’yı ele geçirmeleriyle Roma’ya bağlanmıştır.

Roma İmparatorluğu'nun ikiye ayrılmasından sonra Trakya ve dolayısıyla Ai-

nos, Doğu Roma İmparatorluğu'na (Bizanzs) bağlı olarak gelişimine devam

etmiştir.

Enez, Bizans Çağı'nda bölgenin başkenti olarak çok önemli bir ticaret mer-

kezi konumundaydı. Kale surları 6. yüzyılda Bizans İmparatoru Justinianus

tarafından kuzeyden gelen bazı Slav akınlarına karşı tamir ettirilmiştir. Orta

Bizans Çağı'nda ise (7.yüzyıldan itibaren) İmroz (Gökçe) ve Samothrakhe (Se-

madirek) adalarını içine alan aşağı Rodop Bölgesi'nin prenslik merkezi ol-

muştur. Bizans İmparatorluğunun son döneminde şehir, Cenevizli Gattelusi

ve Doria ailelerinin hakimiyetine girmiştir.

Bu ailelerin Enez’deki varlıklarını belgeleyen armalar kalenin duvarlarında

halen yer almaktadır. Ainos’u yöneten Doria ailesinden Palmede 1455 yılın-

da ölünce, kentin idaresinde iç çekişme başlamıştır. Bu tarihlerde daha önce

Ainos’ta yerleşmiş bulunan Türklere baskı uygulanmaya ve Osmanlılara

verilmekte olan yıllık haraç, yönetim tarafından verilmemeye başlanınca;

FATİH SULTAN MEHMET ordusuyla, Edirne’den İpsala’ya geldi. Gelibolu’daki

Türk Donanması da HAS YUNUS BEY komutasında denizden Ainos’un ön-

lerine gelerek şehri kuşattı. Bu durum karşısında şaşkına dönen halk, 1456

yılı Ocak ayının sonunda, şehrin anahtarını savaşmadan FATİH SULTAN

MEHMET’e teslim etmiştir.

Ainos’un kuruluşuna ve bölgedeki konumuna ilişkin bilgilere Antik Çağ’ın yazılı

kaynaklarında ayrıntılı olarak rastlanmakla birlikte, kentin Eski Çağ'da erişmiş

olduğu yüksek kültür düzeyi burada yapılmakta olan arkeolojik kazı ve araştır-

malar sonucunda ele geçen kalıntılarla belgelenmektedir.

KALE (AKROPOL)

Antik Ainos kenti dört tepe üzerine kurulmuştur. Tepelerin üçü güney tarafta

olup, birinin üzerinde Akropol yer almaktadır. Antik şehir, son dönemde yapılaş-

madan dolayı o kadar tahrip edilmiştir ki, eski surları genel çizgilerle tespit etmek

olanaksızdır. Antik şehrin asıl merkezi kısmı bugünkü kale çevresinde şekillen-

miştir.

Enez’de günümüze kadar hemen hemen tümü ayakta ve sağlam durumda

gelen en önemli kalıntılardan biri kuşkusuz kale duvarları ve batısında yer

alan iç liman ile mendirekleridir.

Aynı zamanda akropol tepesi ve Enez’in ilk yerleşim alanı olan kalenin biri do-

ğuda diğeri kuzeyde kemerli iki kapısı vardır. 740 m uzunluğu, 2 m kalınlığı ve

yer yer 25 m yüksekliğe ulaşan sur duvarları yuvarlak, dikdörtgen ve çok köşeli

kulelerle desteklenmektedir. Kalenin batısında yer alan iç liman, kuzey ve güney

tarafta mendirekler ve kulelerle korunmuştur. Güney taraftaki mendirek doğu-

batı yönünde 130 m uzanmakta, üzerinde değişik planlı beş kule bulunmaktadır.

Kuzey mendireğin günümüze kadar ayakta uzunluğu 80 m olup ucunda kare

planlı büyük bir kule vardır. Kalıntılar, kulenin Hellenistik Çağ'da yapıldığını, Bi-

zans Dönemi'nde ise ilaveler yapılarak büyütüldüğünü gösteriyor. Gerek kale

duvarlarında ve gerekse limanı koruyan mendirek ve kulelerde büyük hasarlar

bulunmaktadır. Bizans ve Osmanlılar Döneminde tamir edilen duvarların güney

bölümü, Kültür ve Turizm Bakanlığı,Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlü-

ğü tarafından 1994 yılında onarılmıştır.

Kale (Akropolis) içinde bugüne kadar yapılan açmalarda 7.50 m kalınlı-

ğındaki kültür toprağının altında yer alan anakaya üzerinden ele geçen

M.Ö. 4. ve 3. bin yıllara ait pişmiş toprak kalıntılar, buradaki iskanın Kal-

kolitik Çağ'a değin geri gittiğini gösteriyor. Enez (Akropolün'de en eski

yerleşmeyi temsil eden bu tabakanın üzerinde, Grek iskanını gösteren

kalıntılar tespit edilmiştir. Söz konusu kültür katları ile aşağıda değinece-

ğimiz nekropollerden ele geçen siyah ve kırmızı figür tekniğiyle üretilmiş

çömlekler, Enez’in Kıta Yunanistan, Ege Adaları ve Batı Anadolu’daki şe-

hirlerle yaptığı ticarete ve kültür ilişkilerine tanıklık etmektedir. Bu dö-

nemde anakaya işlenerek dikdörtgen planlı çeşitli mekanlar ile bu günün

soğuk hava depolarının benzeri olan mahzenler yapılmıştır. Mahzenler

bugünkü toprak yüzeyinin 12 m altında, ana kayaya geniş mekanlar biçi-

minde işlenmiştir. Bütün mahzenlerin tavanlarında çok güzel işçilik gös-

teren yuvarlak biçimli havalandırma bacalarına yer verilmiştir.

Gerek mahzenlerden ve gerekse mahzenlerin üstünde yer alan yerleşim bi-

rimlerinden, Arkaik, Klasik ve Helenistik Dönemlere ait siyah ve kırmızı figür

tekniği ile üretilmiş çeşitli çanak çömlek kalıntıları, figürinler, plastik eserler ve

özellikle şarap kadehi olan kantharoslar yoğun olarak gün ışığına çıkmıştır.

Ayrıca, hem akropoldeki açmalardan hem de Ainos kentinin diğer kesimle-

rinde yapılan kazılardan, ait oldukları kentlerin armalarının betimlendiği bin-

lerce amfora kulbunun bulunmuş olması, Enez‘in şarap ve zeytin yağı üreten

bir merkez olduğunu ve deniz aşırı kentlerle ticarete dayalı güçlü bir bağı

bulunduğunu kanıtlamaktadır. Ainos’un, bunların yanı sıra, tahıl, tuz ve özel

likle kurutulmuş balık ihraç ettiği, Eski Çağ'ın yazılı kaynaklarında ve Osmanlı

Arşivi'nde bulunan belgelerde zikredilmektedir. Kale içinde ve antik kenttin

diğer alanlarında yapılan kazı ve araştırmalarda ortaya çıkan eserler, Enez’in

Kıta Yunanistan, Ege Adaları ve Batı Anadolu’daki şehirlerden etkilendiğini

göstermektedir.

FATİH CAMİİ (AYASOFYA KİLİSESİ)

Günümüzde Fatih Camii olarak bilinen ve Bizans dini yapıları arasıda önemli

bir yeri olan Ayasofya Kilise kalıntısı Akropol'ün güney doğu ucunda yer al-

maktadır. Kilise, apsisler hariç 21 X 38 m ölçüleri ile İstanbul’daki orta ve geç

dönem kiliseleri kadar büyüktür.

Yapı, 1456 yılında camiye çevrilmiş, 1965

yılındaki depremde yıkıldığı için bu tarihten sonra terk edilmiştir. Deprem sı-

rasında orta ve kuzey nefler yıkılmıştır. Kubbesi ise daha erken dönemlerde

yıkılmış olmalıdır. Osmanlı Dönemi'nde yapıda gerçekleştirilen özellikle pen-

cerelerin yeniden konumlandırılması, apsisler ve yan duvarlarda yüzeylerin

yenilenmesi gibi onarımlar ile ilgili kanıtlar günümüze değin kısmen sağlam

gelmiştir.

Kilisenin planı, bilinen kilise planlarından bazı ayrıntılarla ayrılmaktadır. Ainos

kilisesi kubbeli bazilika olarak tanımlanabilir. Naos kısmı köşe duvarlı haç

planlı bir mekan olarak inşa edilmiştir. Bu geniş naosun önünde iki narteks

yer alır. Haçın doğu bölümünü oluşturan bemanın iki yanında geniş beşik

tonozlu pastophorion hücreleri bulunmaktadır. Bunlar içte yarı dairesel dışta

ise köşeli olarak biçimlendirilmiştir. Haçın batı kolu diğer kollara göre daha

uzundur ve yanlarında birer köşe mekanı yer almaktadır. Naos, çapı 7 m olan

geniş bir kubbe ile örtülüdür ve L biçimli 4 adet payanda ile desteklenmiştir.

Daha geç bir dönemde kubbenin güçlendirilmesi ve ağırlığın paylaşılması

amacıyla payandaların önüne ikişer sütun ve üzerlerine kemerler ilave edil-

miştir.

Yapıda kullanılan sütun gövdeleri tek parçadan oluşmaktadır. Sütun

başlıkların dört tanesi Korinth tarzda işlenmiş diğerleri ise piramidal biçimde

olup, yüzlerinde kabartma olarak haçlar yapılmıştır. Sütun başlıkları 6. yüz-

yıldandır.

Kilisede kullanılan mermer elamanların çoğu devşirmedir. Pastopforion

hücrelerinde olduğu gibi haçın kolları da beşik tonozlarla örtülmüştür. Na-

osa girişi, başlangıçta kemerli ancak yıkıldığı için daha sonra kemer kısmı

kapatılmış, güzel işlenmiş söveli bir kapı sağlıyordu. Haçın batı kolunu oluş-

turan bölümde yer alan köşe odaları da uzun inşa edilmiştir. Bu odaların üstü

çapraz tonozlarla örtülmüştür. Haçın dört kolunu ise büyük beşik tonozlar

örtmektedir. Yapının iç tarafındaki kemer ve tonoz başlangıcında bazı yerleri

süslemeli bir silme çevirmektedir. Kilise, 1456 yılında kuzeydeki kolun içine

kapı açılması, güney kolun içine de minber ve mihrap ilave edilmesiyle ca-

miye çevrilmiştir. İç narteks üç bölüme ayrılmıştır. Bunun orta bölümü beşik

tonoz, yanları ise çapraz tonozlarla örtülmüştür. İç nartekse ait batı duvarı

yıkılmış olduğundan biçimi belirgin değildir. Zarif bir revaklı cephe ile kilise-

nin önünde yer alan exonarteks, kilisenin en ilgi çekici bölümünü oluşturur.

Bu bölüm Kilise ile aynı dönemde inşa edilmiş olmasına rağmen, kilisenin

ana gövdesi ile organik bağ içinde değildir. Bu kısım olasılıkla ahşap çatı ile

örtülmüştür. Cephesinde kullanılan kübik biçimli sütun başlıkları 6. yüzyılın

prototipine benzetilebilir ancak bunların olasılıkla 9. veya 10. yüzyıl gibi daha

geç bir tarihe ait olmaları gerekmektedir. Bunların yüzlerinde haç ya da ro-

zetler bulunmaktadır.

Kilise, taş ve tuğla sıralarından oluşan almaşık duvar örme tekniği ile inşa

edilmiştir. Kilise birkaç sıra kesme taş ve taşa göre daha geride örülmüş bir-

kaç sıra tuğla dizisinden oluşan bir mimari özelliğe sahiptir. Bu duvar örme

tekniği, yani duvar yüzeyinden daha geride yerleştirilen tuğla sıraları tekniği,

11. ve 12.yüzyıl İstanbul mimarisinde görülür. Duvar örgüsü, kilisede kullanı-

lan tasarım ve detaylardaki zarafete, özenli işçilik göstermektedir. Tuğlalar-

la oluşturulmuş dekoratif şekiller ve inşaat detayları kilisenin İstanbul’daki

çağdaşları ile uyumludur. Bunlar prothesis apsisinde meander, diakonikonun

güney yüzünde yarım ay alanında balıksırtı ve iç apsisinde zikzak motifi ile

prothesisin kuzey yüzündeki yarım ay alanı içinde yuvarlak biçimli haç gru-

bu oluşur. Benzer detaylar İstanbul’da Karia Camii (Chora) ve Zeyrek Camii

(Pantokrator) yapılarında görülmektedir.

İç duvarların sıvaları üzerinde 19.yüzyılın kalem işi süslemeleri bulunmak-

tadır. Ancak dökülen son dönem sıvaların altından Bizans Çağ'ına tarihle-

nen aziz resimleri ve diğer resim kalıntıları ortaya çıkmaktadır. Sol yan hüc-

renin Bemaya açılan kapı içinde halen sağlam olarak günümüze değin ge-

lebilen koyu renk saçlı, haleli ve sakallı bir aziz resmi bulunmaktadır. Figür

basit kırmızı-turuncu bir tünik giymiştir. Erken Palaiologos dönemine aittir.

Haçın güney kolu içinde dört aziz resmin betimlendiği bir fresk parçası şu

anda restorasyonu yapılmak üzere laboratuara kaldırılmıştır. Naosa girişin

üzerindeki yarım ay içinde yeşil üzerine yapılmış bir figür ve yanında ba-

samak üzerinde duran, olasılıkla Meryem Ana figrünü betimleyen kısmen

korunabilmiş bir sahne bulunmaktadır. Meryem Ana'nın koyu mavi renk

elbisesi ve mor kaftanı bulunmaktadır. Solundaki rahip düz koyu mavi tü-

nik ve yeşil kahverengi karışımı pelerin giymiştir. Rahip sol elinde bir kitap

tutarken sağ eliyle Meryem Anaya uzanmaktadır. Sahnenin üst ve sol tarafı

kayıptır. Yarım ay panelinin sağ ve üstünde sağlam kalmış tonoz kalıntısı

içinde yeşil zemin üzerine yapılmış insan ayaklarına ait freskler ve diğer

süslemeler vardır. Yapının güney dış duvarı dibinde yapılan derin sondajda,

kilisenin yerinde daha eskiye tarihlenen kalıntıların veya kiliseye ait olan ye-

nileme evrelerinin varlığı saptanmıştır. Osmanlı Dönemi'nde de bir kaç kez

tamir edildiği anlaşılan bu yapı, 1965 yılında bir deprem sonucunda büyük

bir kısmı yıkılarak kullanılamaz duruma gelmiş bulunmaktadır. Enez’deki

kazı çalışmalarımız sırasında kilisenin duvarlarında yer alan fresk ve ka-

lem işi süslemelerin konservasyonları tarafımızca yapılarak koruma altına

alınmıştır. Ayrıca geçmiş yıllarda orta nefe ait yıkılmış sütunlar tekrar öz-

gün yerlerine dikilerek koruma altına alınmıştır.

Akropolün diğer kesimlerinde yapılan kazı çalışmalarında Orta Çağ'a tarih-

lenen iki şapel ve bir zengin evi ortaya çıkmıştır. Yalnızca temel seviyesine

kadarki bölümü günümüze değin gelebilen zengin evin, latrini, su kuyusu

ve magazinleriyle ilgi çekicidir. Temelleri taş olan evin üst kısımlarında ah-

şap malzeme ile yapılmış olup yangın sonucu yıkıldığı kalıntılardan anlaşıl-

maktadır. Evin değişik mekanlarından ve özellikle latrininden ele geçen sırlı

kuşlu tabaklar ve kaseler, yapı kalıntısının 11/12. yüzyıllara ait olduğunu

kanıtlamaktadır.

1 NUMARALI ŞAPEL

Kalenin kuzey batısında Theotokos Chrysopege adıyla bir şapel yer almak-

tadır. 7 x 10.50 m ölçülerinde olan şapelin kuzey duvarının büyük bir kısmı

halen ayaktadır. Yazılı kaynaklar şapelin 1422 yılında inşa edildiğini göster-

mektedir. Tek apsis ve neften oluşan şapelin zemini dikdörtgen biçimli kalker

taşlarla döşenmiş olup zemininin altında mezarlar bulunmaktadır.

2 NUMARALI ŞAPEL (Hagios Gregorios Neokaiserias Şapeli)

Kalenin orta yerinde halen kullanılan özel mülkiyetli evlerin kuzeyinde yer

almaktadır. Bugünkü toprak seviyesinin 1.5 m altında bulunan şapel tek

apsislidir. 12. yüzyılda inşa edilmiştir. Aynı yüzyılda batı tarafına bir oda ilave

edilerek büyütülmüştür. Duvarlarında aynı dönemin taşra sanatını yansıtan

freskler yer almaktadır. Apsisli odanın tabanı mermer levhalarla, ilave dilen

odanın tabanı ise pişmiş toprak levhalar ile kaplanmıştır. Şapelin içinde, ola-

sılıkla şapeli yaptıranlara ait üç adet lahit yer almaktadır. Şapelin kuzeyinde

büyük bir avlu ve bunun kuzeyinde doğu-batı yönde uzanan bir sokak yer

almaktadır. Her iki mekan mermer kaplamalıdır.

PAN MAĞARASI MEZAR ŞAPELİ (Agia Triada)

Kalenin dışında, güney mendireği üzerinde yer alan ve iç limana girişi sağla-

yan kemerli kapının 15 m güney-doğusunda yer almaktadır. Mağara girişinin

batı duvarına yapılmış bir niş içinde bulunan ve üzerinde Pan ile birlikte dans

eden iki Nymphe’nin betimlendiği Hellenistik Dönem'e tarihlenen mermer

kabartmadan dolayı Pan Mağarası olarak adlandırılmıştır. Başlangıçta Pan

kültüyle ilişkisi olan ve doğal bir yapı gösteren mağara, olasılıkla 14. yüzyılda

yeraltı mezar şapeline dönüştürülmüş ve Agia Triada adını almıştır. Şapel tek

nefli olup, ekseni üzerinde apsisi ve yanlarında prothesis ve diakonikon apsis-

leri işlenmiştir. Apsisler içinde kireç harcı üzerine aziz resimlerin betimlendiği

fresklar kısmen günümüze değin sağlam durumda gelmiş olmakla birlikte,

şapelin son dönemlerde kalaycı atölyesi olarak kullanılmış olmasından dolayı,

resimlerin üstü kararmıştır. Apsisin ortasında kırmızı rengin ve tonlarının ha-

kim olduğu haleli Meryem Ana'nın betimi yer almaktadır. Fresklerin diğer re-

simlerinde kırmızının değişik tonları egemen durumda olmakla birlikte, siyah

ve özellikle gri renkler yaygın olarak kullanılmıştır. Kuzey ve giriş duvarlarında

mum yakılan iki ayrı niş bulunmaktadır. Başlangıçta şapelin ekseninde yer alan

esas giriş, sonraki tarihlerde bilinmeyen bir nedenle kapatılmış ve güney duva-

rı içine başka bir giriş açılmıştır. Tabanında, doğu-batı yönünde oyularak farklı

ölçülerde yapılmış beş ayrı mezar vardır. Tavanı düzeltilmiş olmasına rağmen,

üstünden yol geçtiğinden içinde oluşan titreşimlerden dolayı, tavanda çatlak ve

yarıklar meydana gelmiştir. Fresklerin konservasyonları yapılmıştır.

ZENGİN EV (ROMA VİLLASI)

Ainos kazılarının önemli bir bölümünü oluşturan Roma Dönemi Villası, Gazi

Ömer Bey Mahallesi’nde bugünkü kaymakamlık lojmanının karşısındaki

bahçede yer almaktadır. Evler arasında özel mülkiyetli beş ayrı parsele yayıl-

mış durumda bulunan villanın yalnızca kamulaştırılan parsellerdeki bölümü

çalışılarak orta avlunun bir bölümü, bir oda, mutfak ve banyosu gün ışığına

çıkartılmıştır. Villanın diğer birimlerinin yayıldığı alanların kamulaştırılama-

mış olmaları ve üzerinde yer alan binalar nedeniyle açığa çıkartılamamıştır.

Bundan dolayı villanın planına ilişkin bilgiler eksik kalmıştır. Buna rağmen

buradan ele geçen buluntular villaya ait önemli bilgiler sunmaktadır.

Avluda, ortaya çıkartılan mozaik döşemenin mevcut uzunluğu 6.00 m geniş-

liği ise 1.85 m dir. Bu mozaiğin iki kenarı yalnızca beyaz teseralardan oluşan

bant şeklinde geniş bordürlerle sınırlanmıştır. Bordürlerin içinde beyaz ve si-

yah renk teseralarla itinalı işlenmiş menderes motifli bantlar yer almaktadır.

Bunların arasındaki geniş alanda ise, dört yapraktan oluşan dairesel motif-

lere yer verilmiştir.

Oda, villanın kuzey bölümünde 2.50 x 4.00 m ölçülerinde zemini figürler ve

geometrik desenlerden oluşan çok renkli taşçıklarla tesseralarla döşenmiş-

tir. Kompozisyonun odak noktasın da üç figürden oluşan bir pano ve bunun

çevresinde ayrı ayrı çerçevelerin içine yerleştirilmiş geometrik betimlemeli

panolar yer alıyor. Bu ana betimlemenin etrafını 40 cm genişliğinde beyaz

renk (tesseralardan) taşlardan yapılmış geniş bir bordür çevrelemektedir.

Mozaiğin merkezini oluşturan bu kompozisyonun yan kenarlarında dikdört-

gen biçimli birer, köşelerde ise kare biçimli yine birer pano olmak üzere etra

fına sekiz pano yerleştirilmiştir. Yanlarda bulunan dikdörtgen panoların orta-

larına baklava dilimi ve ortasına dört yapraklı yonca benzeri birer rozet yer-

leştirilmiştir. Baklava diliminin sivri köşelerine pelte (deri kaplı küçük kalkan)

yerleştirilerek boşluklar doldurulmuştur. Bu betimler figürlü kompozisyonun

etrafında yer alan dikdörtgen şekilli bütün panolarda tekrarlanmıştır. Figürlü

panonun köşelerinde yer alan kare biçimli panolar hasır örgüsü biçiminde

yapılarak kompozisyona ayrı bir güzellik katılmıştır. Panoların dışını, üzerinde

spiral biçimli dalga motifinin yer aldığı dar bir bant çevrelemektedir. Mozaik

döşemenin yapımında kullanılan taş çeşidi, kompozisyonun tasarımı ve ince

işçilik, buranın önemli bir villa olduğunu gösteriyor.

Mozaikli taban üzerinde avluya ait mimari kalıntıların yanı sıra bronzdan

Nike, Serapis, giyimli kadın heykelciği ile çeşitli küçük buluntular ve sikkeler

de ele geçmiştir.

ROMA DÖNEMİ CADDESİ

Ainos kentinin merkezinde bugünkü Bekir Kara Caddesine paralel olarak

uzanıyor. Roma Çağı'na tarihlenen cadde balık sırtı biçiminde tonozlu yapıl-

mış, üst tarafı iri taş bloklarıyla kaplanmıştır. Yağmur suyunu kanalize et-

mek için iki yanına caddeye paralel uzanan arklar açılmıştır. İçinden 0.60 m

genişliğinde 0.80m yüksekliğinde kanalizasyon geçmektedir. Roma Çağına

tarihlenen cadde ve kanalizasyonunun Meriç Nehrine uzandığı bu alanda yer

alan kalıntılardan anlaşılmaktadır.

TAŞALTI NEKROPOLÜ

Enez kenti girişinin solunda, Taşaltı adıyla bilinen yükseltinin yamacında yer

almaktadır. Nekropolün ön safında anıtsal mezarlar, kaideli lahitler ve bir kah-

raman anıtı yer almaktadır. Anıtlar M.Ö. 5 ve 4. yüzyıllara ait olmalarına rağmen

aralarında yer alan lahitler Geç Hellenistik ve Erken Roma dönemlerine aittir.

Ön sıradaki bu gömü tabakasının arkasındaki yamaçta Erken Roma ile İlk Hı-

ristyanlık dönemleri arasındaki zaman dilimine tarihlenen gömü tabakaları yer

almaktadır. Mezar ve lahitlerde çok önemli hediyelerin yanı sıra üzerinde ziyafet

sahnelerinin betimlendiği mezar stelleri de bulunmuştur.

HAS YUNUS BEY TÜRBESİ (HAGİOS EVPLOS ŞAPELİ)

Enez’in güneyinde, Osmanlı Dönemi'ne tarihlenen mezarlık alanı için-

de halk arasında Enez’in fatihi Has Yunus Bey’in Türbesi olarak bilinen

küçük bir şapel yer almaktadır. doğu tarafta yarım yuvarlak planlı, dışa

taşkın ve üzeri yarım kubbe ile örtülü bir apsisi olan bu yapı, aslında Bi-

zans dönemi'ne tarihlenen bir mezar şapeli olarak inşa edilmiş olmalı-

dır. Bütün aksamlarıyla bir kilise mimarisi geleneğinin egemen olduğu

anlaşılan bu şapelin içi, dört kolu hemen hemen eşit ölçülerde yapılmış

bir haç biçimindedir. İçten içe ölçüleri, doğu-batı, 5.8, kuzey-güney 5.1 m.

dir. Bu plan tertibi dışarıya da aksettiğinden bina Hıristiyan mimarisinde

serbest haç şeklinde denilen mimari tipe girmekte ve böylece eski me-

zar geleneğinin bir örneği olduğunu ortaya koymaktadır. Haçın kollarının

her birinin üzeri beşik tonozla örtülmüş, tam ortada ise pandantifli kubbe

yükselmektedir.

1.65 m yüksekliği olan kubbenin dört tarafında 15 x 60 cm ölçülerinde

dört pencere aralığı vardır. Binanın doğu tarafında yarım yuvarlak planlı,

dışa taşkın ve üzeri yarım kubbe ile örtülü bir apsis bulumaktadır. Bi-

nanın planı ve yapı karakteri Bizans eseri özelliklerini yansıtmaktadır.

Esas girişi batıda iken, türbeye çevrilmesinden sonra bu giriş kapatılmış

ve haçın kuzey koluna kapı açılmıştır. Haçın güney kolu içinde basit bir

sanduka yer almaktadır. Bu şapelin yakın benzerlerine Ravenna’da 450-

452 yıllarında yapılan Gala Placidia mausoleumudur. Enez’deki yapıya çok

benzeyen başka bir örnek de Karadağ’da Doclea’da görülür. Ayrıca aynı

tip şapellere Karaman’ın yakınındaki Karadağ’da Madenşehir’de ve Orta

Anadolu’da da rastlanmaktadır.

KRAL KIZI BAZİLİKASI

Enez’in güneydoğusunda, antik Ainos’un iki limanından biri olan bugünkü

Taşaltı Gölü’nün batı yamacında, Kral Kızı olarak bilinen mevkidedir. 30 m

uzunluğundaki Bazilika, üç nefli olup nefler arasında pastophorion yer al-

maktadır. Son yıllarda yapılan kazılar ve araştırmalar bazilikanın şu ana

kadar yedi yapı safhası geçirdiğini ve en eski yapı katının Roma Dönemi'ne

kadar geri gittiğini göstermiştir. Orta nefte taban döşemesi seviyesinin altında

kayaya oyulmuş üç nişten oluşturulan bir çeşme ortaya çıkmıştır. Temelle-

rinden ele geçen 10 altın sikkeden dolayı bazilikanın son evresinin 12.yüzyıla

ait olduğu anlaşılmıştır. Bazilikanın inşaatında kullanılan mermer bloklar,

Marmara Adası ile Semadirek’ten getirilmiştir.

ÇATALTEPE TÜMÜLÜSÜ

Enez’in doğusunda, 10 m yüksekliğindeki bir tepenin güneydoğu tarafında

yer alıyor.

Mezar odası, kuzeybatı-güneydoğu yönünde düzenlenmiş olup, dromosu ve

kapısı güneydoğuya bakmaktadır. Odanın üst örtüsünü oluşturan tonoza ait

taşlar, odanın içine çökmüş durumda bulunmuştur. Oda, 4.70 m uzunluğun-

da, 3.25 m genişliğinde, tonozun tepe noktasına kadar olan yüksekliği 4.00

m dir. Kuzeybatı duvarı beşik tonozun başlangıç noktasına kadar olan bölü-

mü, günümüze değin ayakta sağlam gelmiştir Diğer duvarların üst kısımları

tepenin eğimi doğrultusunda yıkılmıştır. Duvar kalınlıkları genel olarak 0.55

metredir. Zemin üzerinde yer alan birinci taş sırası 1 cm, üzerine oturan ikinci

taş sırası ise 0.5 cm içe doğru çekilerek 25 cm genişlikte üst üste gelen kade-

meli silmeler yapılmıştır. Bunların üstüne oturtulan duvarlar 2.00 m yüksek-

liğe kadar düz çıkmaktadır. Bu yükseklikten sonra içe doğru orantılı biçimde

daraltılarak yarım daire şekilli beşik tonoz oluşturulmuştur. Duvarlardan

tonoza geçişte, mezar odasını 27 cm eninde bir kısmı halen özgün yerinde

duran üç oluklu dört şeritli yatay bir silme çevrelemektedir. Mezar odasının

giriş kapısı 0.90 m genişliğindedir. Kapının önünde uzanan dromosun yalnız-

ca batı duvarı yapılmıştır. Diğer duvara ilişkin herhangi bir veri bulunmamış

olması, bu duvarın yapılmadığını göstermektedir. Dromosun batı tarafında

yer alan duvarın günümüze kadar sağlam durumda gelen bölümünün

mevcut uzunluğu 4.20 m’dir.

Mezar odasının sağ tarafında iri blok taşlardan yapılmış taban döşemesinin

arasına gömülmüş vaziyette kuzeybatı-güneydoğu yönünde beyaz mermer-

den bir lahit yerleştirilmiştir. Uzunluğu 2.30 m, genişliği 0.95 m, derinliği 1.30

m olan lahdin üstünü semerdam biçimli iki adet kapak örtmektedir. Biri di-

ğerinden daha büyük yapılmış olan kapakların tekneye oturtuldukları kenar-

larına kare kesitli birer oluk açılmıştır.

Aynı şekilde, oluğun oturabilmesi için lahit teknesinin ağız kenarlarına

ince şerit biçiminde iki tarafı düzgün kesilmiş inceltilmiş kenar yapılmış-

tır. Odanın sol tarafında ise içten içe uzunluğu 2.40 m, genişliği 0.70 m,

derinliği ise 1.10 m, kenar kalınlığı 12 cm olan kalker taşından yapılmış

başka bir lahit yer alıyor. Kapakları bulunmayan lahdin içi ve üst kenarları

beyaz renkli ince bir sıva ile sıvanarak mermer taklidi yapılmıştır. Her iki

lahit içinden herhangi bir buluntu ya da kemik kalıntısının ele geçmemiş

olması ilginçtir. Mezar odası büyük olasılıkla kullanılmadan yıkılmış ol-

malıdır.

Mezar odasının yapımında kullanılan tüf taşının cinsi kötü olmasına rağ-

men, taş işçiliği oldukça güzeldir. Duvarlar, büyük panolar biçiminde ince

kum katkılı kireç harcıyla sıvandıktan sonra üstü beyaz renk badana yapıl-

mıştır. Bu yapısıyla duvarlara mermer kaplama süsü verilmiştir.

Tümülüsün batı ve güney eteklerinde aralıklı olarak yapılan açmalarda, çevre-

sine moloz taş ve kireç harcı kullanılarak 1.00 m yüksekliğinde koruma duvarı

yapıldığı görülmüştür. Bu duvarların yapımında, iç ve dış cephede nispeten

büyük taşlar kullanılmış, araları ise daha küçük taşlarla doldurulmuş olup,

sandık duvar tekniğinde inşa edilmiştir. Duvarların kalınlıkları her yerde

aynı olmayıp 60-90 cm’ler arasında değişmektedir. Toprağın kaymasını

önlemek amacıyla yapıldığı anlaşılan duvarlar özensizdir. Mezar odasının

kuzeydoğusunda şölen yeri ve bir lahit ortaya çıkmıştır. Tümülüsten ele ge-

çen sikkeler ve keramik kap parçaları, mezar odası ile şölen yerinin M.Ö. 4.

yüzyıla ait olduklarını göstermiştir.

BÜYÜK SANCAKTEPE TÜMÜLÜSÜ

Taşaltı Gölünün doğusundaki hafif engebeli arazi üzerinde, 25 m yüksek-

liğinde çapı 100 m olağanüstü büyüklüğe sahip tümülüs yer almaktadır.

Bu büyüklükteki bir tümülüsün, Ainos’un kurucusu, kralı ya da prense ait

olmalıdır.

Yukarıda bir bölümünü verdiğimiz kalıntıların dışında Enez’in içinde ve yakın

çevresinde önemli kültürel kalıntılar bulunmaktadır. Manastırlar ve diğerleri

Enez’in Eski Çağdaki maddi ve kültürel zenginliğini gösteren önemli kalıntı-

lardır.

KALE HAMAMI

Kalenin kuzeyinde sur duvarına

yaklaşık 40 m mesafede özel mül-

kiyetli bir arsanın içinde yer alıyor.

Dikdörtgen planlı (10.6 x 8 m boyut-

larında) hamamın girişinde mih-

raplı bir ibadet yeri, soyunma odası,

biri dikdörtgen, ikisi kare planlı üç

yıkanma odası ile dikdörtgen planlı

su deposu bulunmaktadır. Yıkıntı

durumda olan hamamın duvar-

ları tonoz ve kubbe başlangıcına

kadar korunmuş, üst kısımları ise

yıkılmıştır. Kapılarda kullanılan siv-

ri kemer ve duvarların örgüsü ile

mimari yapım tekniği hamamın

Enez’de, Beylikler Dönemi'ne ait

tek yapı kalıntısı olması dolayısıyla

önemlidir.

KİLİSE KALINTISI

Bugün pazar yerinin doğusunda özel mülkiyetli bahçe içinde yer alıyor.

Kilisenin yalnızca apsisi ile doğu duvarı ayakta kalmıştır. Dıştan beş kö-

şeli ve muntazam kesme taşlardan yapılmış olan apsis içten yarım daire

biçimindedir. Çevresinde kiliseye ait dağınık mermer kalıntılar bulunmak-

tadır.

KAYA ŞAPELİ (Panagia Phaneromene)

Gazi Ömer Bey mahallesinin güneyindeki tepenin güneybatı yamacında kaya

oyularak yapılmıştır. Şapel tek neften ve bir apsisten oluşmaktadır. 8.65 x 4.5

m ölçülerinde olan şapelin tavanı muntazam değildir.

KERVANSARAY

Enez’e 7 km uzaklıkta, sahilde, Gümrük adı verilen mevkide yer almaktadır.

Halk arasında İngiliz Kışlası olarak bilinen Kervansaray 18. yüzyıldan kalma-

dır. 110 m uzunluğunda 15 m genişliğinde, iki katlıdır. Dış duvarları yer yer

çatıya kadar sağlam olan yapı 5 ayrı birimden oluşmaktadır.

YOLLAR VE KÖPRÜLER

Enez, Eski Çağ'da çifte limanlı olarak ünlenmişti. Meriç Nehri 18. yüzyıla de-

ğin seyrüsefere açıktı ve bu su yolu ile Balkanlar'a ve Karadeniz'e rahatlıkla

ulaşılabiliyordu. Tarih boyunca Balkanlar'ın ve Trakya’nın ithalat ve ihracatı-

nı üstlenmiş olan Meriç Nehri alüvyon sürükleyerek ağzını doldurunca bu

su yolu ve limanlar kullanılamaz duruma gelmiştir. Enez’de bu yollarla bir-

likte Eski Çağ'da kara yolu ağı da gelişmişti. Bunların en önemlisi ve halen

ayakta bulunanı yöre halkı arasında “Baba Öldüren Kaldırım” olarak bilinen,

Enez – Fere arasını birleştiren, büyük blok taşlarla döşenmiş yoldur. Enez’den

başlayan yol Hisarlı dağın etekleri ile Gala gölü arasındaki yamaçtan kuzeye

ilerleyerek, Döken Çiftliği'nde kuzey batıya doğru kıvrılır. Bu kesimde Gala ile

Armutlu Gölleri arasından geçerek Fere’de, İstanbul-Roma arasında iki bağ-

lantıyı sağlayan askeri ve ticaret yolu olan Via Egnatia ile birleşir. Yol güzerga-

hı üzerinde yer yer köprüler ve istasyonlar da yer almaktadır.

Yukarıda kısaca tanıtılan kalıntılar dışında Enez ve çevresinde, burada yer

veremediğimiz önemli birçok kültür varlığı bulunmaktadır. Elimize geçen

buluntular, antik Ainos kentinin kuruluşundan itibaren devamlı yerleşildiğini,

toprak altında saklı durumda taban döşemeleri mermer ya da mozaiklerle

kaplı, duvarlarında resimleri olan Roma Dönemi villaları, hamamlar, mezar

ve kahraman anıtları, tapınaklar, kanalizasyonu olan mermer ya da taş kap-

lamalı caddelerin olduğunu gösteriyor. Şehir dışında ise, Neolitik, Kalkolitik,

Tunç ve Demir çağlarında bölgenin yerleşildiğini gösteren höyükler, mezar

anıtı tümülüsler, kentler arasını birleştiren yollar, köprüler, manastırlar, li-

manlar Ainos’un bir kültür ve sanat merkezi olduğunu kanıtlamaktadır.


Comments


bottom of page